21 Ağustos 2008 Perşembe

20 Ağustos 2008 Çarşamba

Çadırımıza Çek Cumhuriyeti'nden komşular geldiğini fark ediyoruz sabah uyandığımızda ..Komşularımızı uyandırmadan yağmurla sözleştiğimiz gibi yakalamaca oynamaya başlıyoruz…Bazen bizi yakalar gibi oluyor tam o sırada duraklara, ağaç altlarına kaçıveriyoruz uzaklaşana kadar.. bütün gün yağmurla oynamanın verdiği yorgunlukla Danimarka fjordlerini gorur gormez cadırımızı kurup dogru sahile kosuyoruz..ama o kadar siddetli bir rüzgar var ki fazla duramayıp kamp alanımıza geri dönüyoruz…Gece 15-20 dakikada bir bastıran 2-3 dakikalık yağmurlarla uyuyakalıyoruz..

19 Ağustos 2008 Salı

Akşam yağan yağmurun ıslattığı çadırı daha kuru bir yere taşıyıp kurutma çabasında olan Hasan’ın, çadırın ana çıtalarından birini kırmasıyla güne başlıyoruz..
Ardından yola çıkıyoruz hiçbir şey olmamış gibi..Zira bulutlar hızlı hızlı tepemizden geçişlerini yapıyorlar..Biz de ıslanmamak için hızlanıyoruz biraz daha..Bu hızımızın neticesinde aniden kendimizi Danimarka’da buluyoruz..ilk Danimarka market araştırmamızı yaptıktan sonra bu sefer Murat’ın patlayan ön lastiği için duruyoruz..Bugun 7.ci kez lastiği patlayan Murat, Almanya’nın engebeli bisiklet yollarından şikayetçi oluyor dış lastiğini hırpalamış olduğu için..Günün sonunda harika bir park alanında yemeğimizi yapıp sohbet ederken gün boyunca kaçmayı başardığımız yağmur çıkageliyor ansızın..Tam da yemeklerimizi yaptığımız sırada..Yemekten fazla uzaklaşamayan Murat masanın altına, ıslanmaktan hoşlanmayan Hasan’da yemekten uza kalacak olsa da tuvalete saklanıyor…Yağmurun bu kısa şakasından sonra yemeklerimizi yiyip kurumak üzere çadıra giriyoruz ve çadıra girer girmez tulumlarımıza sarılıp uyuyakalıyoruz..

18 Ağustos 2008 Pazartesi

Sonunda uyandığımızda yeniden bulutları görüyoruz..Hemen onlar bizi ıslatmadan kaçış planları yapıp pedallara asılıyoruz..Aniden Murat’ın arka lastiginden beyaz bir sıvı Hasan’ın bisikletine fışkırıyor.."Acaba nedir nedir??" derken arka lastiğin çoktan patladığını ve patlak önleyici sıvının sadece dışarıya fışkırdığını ve işe yarayamadığını fark ediyoruz..Ama her zaman ki gibi 10 dakika içinde yeniden yoldayız. Fakat arka lastiğin yeniden patlayıvermesiyle bir 10 dakika daha zorunlu mola veriyoruz..Aksamüstü kuzey denizine ulaşıyoruz..Heryer çamur deryası..Meğerse biz Kuzey Denizi'ne gittigimizde "git" kısmındaymış. 6 saat sonra "gel" olacakmış :) Denizden esen rüzgarı arkamıza alarak biraz iç kısımlara doğru ilerliyoruz ve bir tarlanın yanıbaşında karnımızı doyurup dinlenmeye başlıyoruz..

17 Ağustos 2008 Pazar

Sabahtan uyanıp düldüllerimizi yüklüyoruz ve pedal çevirmeye başlıyoruz her zaman ki gibi..Akşama doğru çok az suyumuzun kaldığını fark ederek eski bir çiftlik evinde çalısan bir çiftten su istiyoruz ama bize evlerinin çok eski olduğunu ve şu anda tamir etmeye çalıştıklarını söyleyerek musluk yerine iki yeni şişe su veriyorlar..Ama daha sonra fark ediyoruz ki maden suyu vermişler..Olsun, sıvı sıvıdır..Zaten Avrupa'da genelde maden suyu tüketiliyor :) Kamp yerimize geldiğimizde Murat’tan " Galiba pek fazla sivrisinek olmayacak bugün" demesinden yaklaşık 15 dakika sonra ilk sivrisinek tepemizden vızlayarak geciyor..Aman bir taneden birşey olmaz dedikten 10 dakika sonra ise havada binlerce sivrisinek dolaşıyor..Sivrisinek vızıltı orkestrasından güç bela çadırımıza sığınıp uyuyakalıyoruz…

16 Ağustos 2008 Cumartesi

Yine güneşli bir havayla uyanıp kendimizi hemen çadırın dışına atıyoruz..Enerji doluyuz…Biraz fazla enerjiye sahibiz ki çok hızlı gidiyoruz..Patikaya dönüşen yolda hızımız Hasan’ın amortisörünün patlamasına sebep oluyor..Bundan sonraki km'leri farklı bir duruş pozisyonunuyla geçirecek:) Öğle yemeğinde kanalda kano yapanları izliyoruz biraz da kanaldaki balıkları besliyoruz..Akşama doğru bu sefer bir BMX pistinde mola veriyoruz..Minicik çocukların kocaman kocaman BMX'cilerle birlikte antrenman yaptığını görüp imreniyoruz.. Günün sonunda yolumuzu kaybediyoruz ama yine güzel bir kamp alanına götürüyor yol bizi..Kaybolmuş olsak da (yaklasık 500 metre) rahatımız yerinde..

15 Ağustos 2008 Cuma

Murat’ın hava yağmurlu olacak tahminlerine rağmen şaşırtıcı bir şekilde güneşli bir havayla uyanıyoruz..Öğlen böğürtlen ve elma hasatı yaptıktan sonra uyuyakalıyoruz..Bir türlü uyanmak bilmeyen Hasan’ın uyanmasıyla yeniden pedal çevirmeye başlıyoruz ve akşam kampımızı 2003 yılında yapılmış bir Alman mühendislik harikası göletin yanı başında kuruyoruz..

14 Ağustos 2008 Perşembe


Sabah yeniden bisiklete binmenin heyecanıyla erkenden uyanıyoruz..Herkes ile vedalaştıktan sonra Rose bisiklet firmasının birkaç fotoğrafını çekiyoruz…Hava ilk defa bu kadar güzel diye düşünüp pedallara asılıyoruz..Bir bisiklet yolundan diğerine geçerken birden kendimizi Hollanda'da buluyoruz..Gün sonuna doğru Almanya sınırına yakın bir tarlada kamp kuruyoruz..Bu sırada tepemizden balonlar ve paramotorların geçisiyle şenleniyoruz..

13Ağustos 2008 Çarşamba

Harika bir kahvaltı yaptıktan sonra önce Tugba'yla sonra da tren garında Özlem'le vedalaşıp Bocholt’a dönüyoruz..Bocholt’ta vardığımızda önce bisikletlerimizle hasret gideriyor ardından BBV gazetesiyle ropörtaj yapmak için bisikletlerimizi yüklüyoruz..
Almanca tercümanımız olan Aynur Hanım sayesinde yarım saat süren ropörtajımız sonunda Yavuz'lara geri dönüp akşam yürüyüşüne çıkıyoruz…Yürüyüşün son km'sinde bir Türk kahvesine girip GS ve FB'nin maçlarını izliyoruz..İki takımımız da gol yedikçe geçen muhabbetlerle eğleniyoruz..Atılan gollerle havalara fırlayanları izleyip biz de arada zıplıyoruz.

12 Ağustos 2008 Salı

Dortmund'daki 5.ci günümüz ve halen güneşi görebilmiş değiliz..Evde tıkılı kalmak biraz canımızı sıksa da evde bulduğumuz Ata Demirer videosu ile eğleniyoruz…Akşamüstü Wanda'yla vedalaşmak için Dortmund merkezine iniyoruz ve eve dönerken yürümemize bile izin vermeyen yağmur sebebiyle uzun zamandır ilk defa taksi kullanıyoruz :)

11 Ağustos 2008 Pazartesi

Bu sabah İngiltere'den Almanya'ya geçen arkadaşımız Tuğba'yla buluşmak ve birkaç gün onda kalmak üzere hostelden çıkış yapıyoruz..Ardından ufak bir Dortmund keşfine çıkan Murat’ın bulduğu bir doğa malzemesi dükkanından soğuk geceler için daha kalın bir tulum satın alıyoruz..Böylece birimiz 2 tuluma birimiz de bu yeni aldığımız kalın tuluma sığınacak soğuk gecelerde..öğleden sonra Tugba’nın evine ulaşıyoruz..Bu sokaktaki her yer çok canlı ..Sokaklar bisiklete binen ve top oynayan çocuklarla dolu..Tabi ki ortak dil Türkçe:) Biz de alışveriş yapıp mangal keyfi yapıyoruz böyle bir ortamda balkonumuzda..

10 Ağustos 2008 Pazar

Yine yağmurun sesiyle uyanıyoruz..ama bu sefer yağmura inat klasik Avrupa Pazar sessizliğindeki sokaklarda dolaşıp dondurma yemeyi ihmal etmiyoruz...Festivalin son birkaç etkinliğine daha baktıktan sonra sıcak hostelimize geri dönüyoruz…

9 Ağustos 2008 Cumartesi

Ve yine yağmurlu bir güne merhaba diyoruz..Sadece kahvaltı yapıp bir sürü sandviç hazırlamak için uyanacak gücü zor bulabiliyor insan bu kadar cok kapalıyken hava ve Ağustos'un ortasındayken..Dışarıda üşüyoruz ama akşama Friendzplatz meydanında festival olduğunu öğrenip sıkıca giyinip akşama hazırlanıyoruz..Birbirinden güzel sokak gösterilerinin sonunda dinlenmek üzere yeniden hostelimize geçiyoruz..

8 Ağustos 2008 Cuma

Yağmurlu bir Bochum gününden yağmurlu bir Dortmund gününe geçiş yapıyoruz trenle..Biraz garip gelse de ne olur ne olmaz diye tren biletlerimizi alıyoruz..Bu sefer kontrolör gelmiyor..İlginç olan şu ki bütün hizmetlerin güven esasına göre işlemesi..Mesela yolda meyve satış noktaları görüyoruz, onların başında da kimse yok sadece ufak bir kumbara var..herkes aldığı ürünün parasını kendi kendine kutuya atıyor olsa gerek..Dortmund'da kendimize göre bir pansiyon bulduktan sonra Wanda’nın da işten çıkıp bize katılması ile doğru bir dönerciye gidiyoruz..
Türkçe sipariş yaparken ‘’Abicim döner ekmek arası mı yoksa lahmacun arası mı olsun demesiyle’’ bir dumur yasıyoruz..Ve Dortmund'daki ilk günümüz sona eriyor..

7 Ağustos 2008 Perşembe


Sabah kalkıp bir türlü değiştiremediğimiz uydudan Türkiye gündemini takip etmeye çalısıp pek başarılı olamıyoruz..ardından sabah kahvaltımızı yapmak üzere Yavuz'lara gidiyoruz..Meral çoktan poğaçaları fırında ısıtmış geleneksel bir Türk kahvaltısını hazırlamış bile..Kahvaltıdan sonra bisikletlerimizi arkada bırakarak trenle Bochum'a geçiyoruz..Burada arkadaşımız Wanda’nın evine gidiyoruz..Akşam yemeğinde karnıyarık  yanına da ayran yapıyoruz..Bir gün once Tayland'dan gelip Türk yemeği hasreti çeken Özlem'in hasretini gideriyoruz..:) Akşama Wanda’nın örümcekleri için evde tuttuğu cırcır böceklerinin sesiyle uyuyakalıyoruz..

19 Ağustos 2008 Salı

6 Ağustos 2008 Çarşamba

Sabah 6.30'da kalkıp hemen çadırımızı topluyoruz ve kahvaltı için hazırlık yapıyoruz…Önümüzdeki bisiklet yolundan geçen insanlar şaşkınlık içinde geçiyorlar önümüzden..Saat 12.30 gibi sonunda Bocholt’a varıyoruz..Burada Avrupa'nın en büyük bisikletçilerinden birinde çalışan arkadaşımız Yavuz’u arıyoruz "Biz geldik" diye ve şaşırtıyoruz.:)..
Öğlen yemeğimizi memleket hasretiyle Anadolu fırınında döner ayran eşliğinde yapıyoruz..Daha sonra bir sonraki gün yapacağımız Bochum yolculuğu için tren bileti bakmaya tren garına gidiyoruz..Ayın 14'üne kadar bisikletlerimizi Yavuz'un evine bırakıp Almanya'daki arkadaşlarımızı ziyaret edip dinleneceğiz, turun geri kalanı icin enerji depolayacağız..Tren garındaki bilet satılan yerde İngilizce başlayan ve bisikletle geldiğimize dair olan  sohbet  Aynur Hanım'ın "Siz Türk müsünüz oralardan buralara kadar bisikletle gelinir mi deli cocuklar’’ demesiyle devam ediyor..
Bu arada öğreniyoruz ki Aynur Hanım'da biraz evvel Yavuz’un eşiyle telefonda konuşmuş ama bizim geldiğimizden haberi yokmus..Aksama Aynur hanım ve Yavuz'un ailesiyle birlikte güzel bir akşam yemeği yiyoruz ve sonu gelmeyen bir sohbet başlıyor..
Bizim maceraları arada Aynur Hanım'ın bizim dudaklarımızı uçuklatan maceraları bozuyor, bazen hikayeler kesişiyor..Özellikle üniversiteyi bitirdiği sene, cebindeki son 700 markla Avusturalya'ya tek gidiş bilet alıp daha havaalanından çıkmadan kendisine iş bulduğu hikaye bizi bir hayli imrendiriyor..
Hikayeler bitmiyor ve saat bir hayli geç oluyor. Yataklara çekilip 2250 km'lik ilk kısmın yorgunluğunu atıyoruz.. 

5 Ağustos 2008 Salı

Bir önceki gece çadırdan kafayı dışarı uzattığımızda binlerce yıldız görüyoruz ve seviniyoruz bir sonraki gün en azından bulutsuz olacak diye..Ama sabah uyandığımızdaki  tabloyla yeniden şaşırıyoruz, hem sis hem de çiseleyen yağmur:) Bir anda gün içinde hedeflediğimiz 120km'yi yapamayacağımızı düşünmeye başlıyoruz..Ancak bir anda  Almanya ‘ya geçiveriyoruz Belçika'dan.. Ve bir anda her yer dümdüz oluyor..Haliyle yokuş yukarı eşek hızındaki bisikletlerimiz bir anda arap atı kesiliyor..Almanya'daki ilk market alışverişimizi yapıyoruz ve geri dönüşüm konusunda yeni bir şey daha görüyoruz..Her türlü plastik ve cam şişenin depozitosu var ve marketin bir kısmında kocaman bankolarda otomatik makinelerin icine getirdiğiniz şişeleri veriyorsunuz ve depozito bedelini almanız için bir fiş veriyor..Bu arada şimdiye kadar hiç bahsetmedik galiba, marketlerde bütün plastik poşetler paralı, haliyle kimse plastik poşet talebinde bulunmuyor, yerine evlerinden getirdikleri poşetleri kullanıyorlar ya da bizim gibi sadece elleriyle taşıyabilecekleri  kadar alısveriş yapıyorlar..:)
Aachen'da yaptığımız alışveriş sonrasında Bocholt'daki arkadaşlarımıza haber veriyoruz 2-3 güne kadar yanınızdayız diye..Daha onumuzde zira 200 km'ye yakın yol var diye…Ama gün sonunda 123 km yapıyoruz ve Bocholt'a sadece 80 km kalıyor..
Artık Almanya'da kamp yapacak yer bulurken zorlanmaya başlıyoruz..Ama akşam yemeğini yediğimiz yerin çok da popüler olmamasından ve havanın kararmasından faydalanıp çadırımızı kuruveriyoruz..

4 Ağustos 2008 Pazartesi

Sabah yola çıkmamızı engelleyen yağmurla uyanıyoruz yeniden..Yağmur kesilir kesilmez yeniden yollardayız..Öğle molamızda çadır çıtamızı yedek jant tellerimizi kullanarak tamir ediyoruz..Ve sonrasında 2000. kilometremizi geçiyoruz :)
Lüksemburg'dan Belçika'ya geçiyoruz. Gün içinde kampımızı tam da Belçika Almanya sınırında yapıyoruz (hoş çok da emin değiliz sınırı çoktan geçmişizdir belki de :)
Akşamında şimdiye kadar ki geçirdiğimiz gecelerin en soğuğu, üşüyoruz..:)

3 Ağustos 2008 Pazar

Sabah 8.15'de kahvaltı için uyanıp koşa koşa aşağıya iniyoruz..Lindi ve Tim’den öğrendiğimiz kadarıyla Lüksemburg'da pazarları heryer kapalı hatta pazartesileri de öğlene kadar dükkanlar açılmıyor. Bunun için kahvaltıda ekmeklerimizi depoluyoruz..
Ve kahvaltının ardından hep beraber festival alanına doğru gidiyoruz..Gider gitmez farkettiğimiz ilk şey yemeklerin ücretsiz olmaması, Kalenin restorasyonu için panayırdaki bütün standlarda bilet uygulanıyor ve biz de hemen Hollanda standına yerleşiyoruz..Afrika ve Avrupa'nın ana merkezi olan bu öğreti mekanında Afrika yemeklerinden Avrupa lezzetlerine herşeyi bulabiliyoruz…Bu sırada diğer taraftan orkestralar çıkmaya başlıyor alana ama bizim bisikletlerimiz müzikten galiba daha çok ilgi çekiyor..Bir çok insan gelip rotamızı öğrenmek istiyorlar..Bir çoğu Türk olduğumuzu öğrenince çok şaşırıyor..Lindi veTim'i yine arkalarından su dökerek uğurladıktan ve öğle yemeğimizi yedikten sonra yola çıkmaya karar veriyoruz..Çadır kurana kadar sürekli üzerimizde dolaşan bulutlar sonunda bütün yağmuru bırakmaya karar veriyor ve biz de çadıra kendimizi zor atıyoruz..aralıksız yağmur sesini gece 12'ye yaklaşırken "çaaaat" diye bir ses bölüyor…hafif uykulu bir şekilde kontrol ettiğimizde çadırımızın kapı çıtasının kırıldığını fark ediyoruz..dışarıda yağan yağmurdan dolayı sabaha kadar idare edecek bir yöntem bulup sabah olmasını bekliyoruz uyku eşliğinde ..Şimdiye kadar ki yaşadığımız yağmurların en kötüsünü yaşıyoruz bütün gece..

2 Ağustos 2008 Cumartesi

Sabah kahvaltımızı yaparken sırılsıklam olmus çadırımızı kurutmaya çalışıyoruz bulutların arasından kendini gösteren  güneşin yardımıyla..2 gündür aynı kamp alanında olduğumuz için bir türlü dolduramadığımız sularımızı Bour köyünün çeşmesinde dolduruyoruz..Bu arada sularımızı tam doldurabildiğimiz zamanlar yanımızda 12 lt su tasıdığımızı belirtelim..çesme bulduğumuzda içtiğimiz sularla 13 litreye çıkıyordur çesmeden ayrıldığımız dakikalarda..
En sonunda ufacık miniminnacık bir kasaba olan Hollenfels'deki "youth hostel"imize varıyoruz..Geçmiş zamanlarda bir şato olan youth hosteldeki yoğunluk bizi şaşırtıyor..
Sonradan (yani oda arkadasımızın dediğine göre) öğrendiğimize göre uluslararası bir öğreti festivaliyle aynı günlerde oradayız ve bir sonraki gün festivalin son günü ve yemekler ücretsiz. 
Duşumuzu aldıktan ve kirlilerimizi yıkadıktan sonra (ki hostellerde kalma sebeplerimizden en büyüğü ,zira yumuşak zeminlerde artık rahat uyuyamadıgımızı fark ediyoruz) bisikletlerimizi kilitlemek icin aşağıya iniyoruz ve iki tane gencecik turcuyla karşılasıyoruz..Hollanda'lı olan Lindi ve Tim.  Yola ailelerinin onları Lüksemburg'a bırakmalarıyla başlamışlar ve Lüksemburg içerisinde 1 haftadır bisiklete biniyorlardı..Tim’in ailesi onu bir gün sonra alıp yeniden başlayacak okulları için Hollanda'ya götüreceklerdi..

01 Ağustos 2008 Cuma

Sabah yine yağmurun sesiyle uyanıyoruz..Ve bu yağmur bizi zorunlu olsa da bir gün bisiklet binmekten alıkoyuyor. Yerine güzelce dinleniyoruz, arada yağmurun dindiği dakikalarda ormanda turlayıp frambuaz böğürtlen ve dağ çileği topluyoruz..Saatler bisiklet üzerinde değilken bir türlü geçmek bilmiyor taaa ki bisikletlerimize bakım yapmaya karar verene kadar..Ufak tefek bakımlarını hallederken bir bakıyoruz vakit geçmiş hızlıca..Bir sonraki gün gideceğimiz hosteldeki planlarımız üzerine konuşup uykuya dalıyoruz, yine yağmur eşliğinde.. 

14 Ağustos 2008 Perşembe

31 Temmuz 2008 Perşembe

Hedef olarak Lüksemburg görünüyor önümüzde..sadece 30 km gittikten ve Thioville’e ulastıktan sonra...
Kabosuz interneti olan bir McDonals'da mola veriyoruz..Hiçbir şey almasak, tuvaletlerini kullansak, bilgisayarımızı açıp internetten sonuna kadar yararlansak da bizi fark etmiyorlar bile. Geçirdiğimiz 4 saatin sonunda yeniden yola çıkıyoruz. Ve bir anda Lüksemburg tabelasını görüp Lüksemburg'a geçiyoruz..

Yine bir sınır geçişi sonrası bisikleti için yardım duyan birisiyle karşılaşıyoruz, fakat bu sefer sorununa çözüm bulamıyoruz..

Lüksemburg’un başkenti Lüksemburg'a ulaştıktan sonra eski şehir merkezinde geziniyoruz. Meydanlarda sokak çalgıcılarının notaları uzun zamandır paslanmış olan kulaklarımızdan giriveriyor..Şehrin hemen çıkışındaki orman koşu yoluna girip çadırımıza güzel bir yer buluyoruz..

1 Ağustos 2008 Cuma

30 Temmuz 2008 Çarşamba

Bu sefer farelerin çadırın dışında kıpraşmalarıyla uyanıyoruz. Rüya makinemiz (çadır) son hızla çalısmalarına devam ediyor tabii ki. Pedal basmaya başladığımızda saat 8.30. Öğlen molamızı erik bahçesinde veriyoruz. Bugünkü hasatımızı elma erik ve böğürtlen oluşturuyor. Detaylı haritamız olduğundan beri kendimizden çok emin bir şekilde sapaklarda yol seçimimizi yapıyoruz. Hatta o kadar emin görünüyoruz ki Fransız'lar bizden yol tarifi yapmamızı istiyorlar. Ama onların İngilizcesi bizim de Fransızcamız yetersiz kalıyor. Kamp yerimizi seçiyoruz ve gün sonunda uzun zamandır ilk defa 100 km'yi aşmanın verdiği yorgunlukla uyuyakalıyoruz, ama öncesinde....
...bu da bizden size kır çiçekleri:)

29 Temmuz 2008 Salı

Bu sefer de kapalı bir gökyüzü bizi karşılıyor çadırımızdan dışarı kafamızı uzattığımızda. Gece boyunca kirpiler tarafından dürtüklendiğimiz için birazcık geç uyandığımızı da belirtelim. Yola koyulduğumuzda çiseleyen yağmurdan dolayı bir benzinlikte mola veriyoruz ve kendimiz için detaylı bir Fransa haritası alıyoruz. Bundan sonra kaybolmak yok:) Hoş bazen yanlış yol seçimleri güzel sonuçlar doğursa da fazla vakit kaybetmeye gerek yok.
Bugün yolda yine turcularla karşılasıyoruz ancak sadece el sallamalarına alıştığımız için durmamalarına şaşırmıyoruz. 
Öğle yemeğinden sonra yine yollardayız ve bu sefer ilginç bir şekilde karşı şeritten gelen Jose dedenin bizim şeride geçip durmasıyla soluklanıyoruz.
İsvicre'li Jose dede Norveç'ten başlamış ve Zürih'e gidiyormuş bisikletiyle. Beraber fotoğraf çektirdikten, rotalardan ve yukarı taraflardaki svrisineklerden konuştuktan sonra ayrılıyoruz.

Bu sefer arkasından su dökemiyoruz Jose dedenin çünkü su bulmakta zorlanıyoruz artık. Ama akşama doğru bir kasabada "eau potable" yazan bir çeşme buluyoruz ve bahçesini sulayan teyzeye soruyoruz içilir mi diye? Onayını aldıktan sonra dolduruyoruz bütün şişelerimizi. Gideceğimiz ülkeleri bir bir saydıkça çok şaşırıyor teyze..El sallayarak uğurluyor bizi..Kamp yerimize ulaştığımızda 93km yaptığımızı fark ediyoruz. Saat 9.30 olmasına rağmen kararmayan hava bize yemek sonrasında not almamız için vakit veriyor..

28 Temmuz 2008 Pazartesi

Bugünün sürprizi her yeri kaplamış sis. Kahvaltımızı sisin kapladığı kamp yerimizde yaptıktan sonra yola çıkıyoruz ve yeniden sadece 10 km yapmıs durumdayken yolumuzu şaşırıyoruz. Fakat bu sefer yaptığımız yanlış yol seçimi bizi terkedilmiş bir kamping alanına götürüyor. Ve inanılması güç ama terk edilmiş kamping alanının duşları çalışıyor ve hatta sıcak su akıyor :)
Çamaşırlarımızı ve kendimizi güzelce temizledikten sonra öğlen sonrası uykumuza dalıyoruz mışıl mışıl..
Ve yine dümdüz yolda bir yokus aşağı bir yokuş yukarı pedal basıyoruz.
Saat 7'den önce Bourbon’a ulaşamadığımızdan dolayı bir sonraki günkü kahvaltı icin ekmeksiz kalıyoruz.

27 Temmuz 2008 Pazar

Yine bir Pazar günü. Bu sefer geçen haftaki tecrübemizden dolayı hazırlıklıyız. Ama Pazar olmasına rağmen Fransa'da marketlerin açık olması şaşırtıyor bizi. Ve hemen rezervlerimizi tazeliyoruz. Bütün gün yol dümdüz olmasına rağmen bir yokuş aşağı bir yukarı çıkıyoruz. Ama haritada hızla yukarı çıktığımızı fark edince çıkışlar daha bir kolay geliyor. Aniden yağan yağmurla birlikte zorunlu bir mola veriyoruz. Moladan sonra birazcık daha bisiklete binip 90km yolumuzu bitiriyoruz. Bir gün daha böylece sona eriyor..

26 Temmuz 2008 Cumartesi

Artık yolumuzu kaybetmeden gitmeye kararlı bir şekilde güne başladık. Her geçtiğimiz kasabada haritada daha da yukarılara çıktığımızı görünce seviniyoruz. Ve günün sonuna doğru yüzde 13'lük inanılmaz bir eğimle aşağıya doğru inanılmaz hızlara kavuşuyoruz. Gece çadırın içindeyken şimşekler birbirinden korkunç gölge oyunları yapıyor bize..



25 Temmuz 2008 Cuma

Sabah kahvaltımızı yaptıktan sonra Rhen nehriyle selamlaşıyoruz. Rhen Nehri az kalsın bizi Paris’e kadar götürecekken , son anda fark ediyoruz ki yeniden yanlıs yollardayız :)
Bellagarde’ye doğru yol alırken dinlenmekte olan David ile karsılasıyoruz. David'de Almanya'dan yaşamakta olduğu Fransa'ya bisikletle gelmeye karar vermiş. Bizim Türk olduğumuzu öğrenince çok şaşırıyor ve hemen Türkiye'ye gelmek istediğini söyledikten sonra rotamız hakkında detaylı bilgi istiyor bizden. Sohbet ettikten sonra beraber öğlen yemeklerimizi
  kasabanın yüzyıllık çınarının altında yiyoruz ve St.Claude'ye doğru giderken David’i arkasından su dökerek uğurluyoruz .St.Claude'ye ulaştığımızda vadinin arasında kocaman bir şehir olarak bizi selamlıyor. Benzinliğe elimizde benzin şişemizle girince görevli bir an mataramıza içecek doldurmak icin durduğumuzu sanıyor. Tam içecek dolabına doğru giderken benzin istediğimizi söylüyoruz ve 1 euroluk benzin alıyoruz. Ve günü yine ufacık bir yol seçim hatasıyla kapatıyoruz.

Sadece gideceğimiz bir sonraki şehri değiştirerek fazla kilometre yapmadan yarına başlamayı hedefliyoruz böylece. Akşam yine ağaçların arasında uyuyakalıyoruz :)


24 Temmuz 2008 Perşembe

Uyanır uyanmaz bir gün önce ulaşamadığımız Annecy’ye ulaşmak için yeniden pedallara asılıyoruz. Yolda karşılaştığımız 70'lik dedelerin bisikletleri üzerinde formalarıyla uzaktan 15'lik gençlere benzemesi bizi gülümsetiyor. Annecy’ye harika bir göl manzarası ile ulaşıyoruz ve fakat bu güzellik şehrin karmaşasından kurtulamamızla bir kabusa dönüşüyor. Kabusun karabasana döndüğü nokta ise bir otobana hem de ters yönden girdiğimiz an oluyor. Yolda çalışanların şaşkın ve bizim tedirdin bakışlarımız ara ara kesişiyor ve sonunda yeniden bir yolunu bulup karabasanımızdan kurtuluyoruz. Öğlen molamız ufacık bir göl kenarında. Çoktan kokuşmaya başlamış olan çamaşırlarımızı yıkadıktan sonra çamasırlarımızla birlikte bizde güneşe seriliveriyoruz. Bir sonraki hedefimiz olan Bellegarde’ye 15 km kala yanlış bir karar daha veriyoruz ve yolumuzu 40km uzatıyoruz. Son 2 günde sık sık yaptığımız bu hataya çoktan alışmış durumdayız. Kamp kurup yorgunluk atıyoruz. Son iki günde toplam 150 km yol yapmamıza rağmen haritada halen fazla ilerleyemediğimizi görmek biraz sıkıcı ama olsun, sabırlı olmayı çoktan öğrendik bile :)

23 Temmuz 2008 Çarşamba

McDonalds’ın açılmasıyla birlikte bir gün önce gönderemediğimiz güncellemeleri göndermeyi başardık. Öğlene doğru yeniden yollardaydık fakat bir türlü ana yoldan kurtulamamıştık. En sonunda şoförlerden birinin “Beni takip edin sizi ara yola kavusturacagım” mimiğini çözmemizle aracı takibe başladık. Ve sonunda ana yoldan kurtulmuştuk. Yolda birkaç turcuyla karşılaştık ancak durmaya hiç niyetleri gözükmedi ve hızlıca uzaklaştılar:) Sadece el sallaşıyoruz diğer turcularla, ilginç geliyor bize ama onlar icin gayet olağan şeyler yolda tur yapanlarla karşılaşmak. 
Ugine’e ulasıyoruz ve bundan sonra bizim için çok büyük bir sürpriz var. Bisikletler için ayrı bir yol var Annecy’ye kadar ve bu tabelalarla şehrin her yerinde gösterilmiş..
Tabi ki araç sesinden uzak 52 kilometre boyunca önümüzde uzanan yolda keyifli bir şekilde biniyoruz bisiklete ve biçilmiş bir tarlada çadırımızı kurup günümüzü sonlandırıyoruz..