19 Eylül 2008 Cuma

17 Eylül 2008 Çarşamba



Bir gün önce Sejydisfjordur'den kiraladığımız aracı Reyjkavik'e bırakmak için erkenden yola çıkıyoruz ve ilginç bir sabah trafiğine takılıyoruz. İstanbul'da gibi hissediyoruz kendimizi. Bilgi merkezinin açılmasından sonra Stefanla vedalaşıp kalacağımız hostele dogru gidiyoruz. Yer olmadığını öğrendiğimiz hostelin bahçesine çadırımızı kurup arabayı teslim ediyoruz. Ve sonunda gerçek bir mutfakta yemek yapmanın verdiği rahatlıkla karınlarımızı doyuruyoruz. Biraz dinleniyoruz ve dışarıdaki fırtınanın dinmesini beklemeye baslıyoruz :D

16 Eylül 2008 Salı

Kaptan'ın hadi uyanın geldik demesiyle uyanıyoruz. Sabah 3'de inmiş olmamızı limanın bekleme salonunda kahve yardımıyla atlatıyoruz. Bu sırada İzlanda'ya gönüllü bir projede çalışmaya gelmiş Jonathan ve Nina ile tanışıyoruz. Jonathan'ın Budapeşte'den İstanbul'a olan bisiklet yolculuğundan aklında kalanlarla birlikte kahvaltı yapıyoruz.
Saatin 8:30 olmasıyla minibus gelip Egilstor'a götüruyor bizleri. Tam Jonathan ve Nina ile araba kiralama hayalleri kurarken kendimizi İtalyan Stefan ile aynı arabada buluyoruz Reykjavik'e giderken. Arada gözümüze kestirdiğimiz gayzerlerde duruyoruz. İçimize bol kükürtlü havayı çekerek yolumuza devam ediyoruz. Bu sırada hızlı şoförumüz Stefan radara yakalanıyor ve polis tarafından durduruluyoruz.:) Hava iyice bozuyor ve artık bisiklet üzerinde değil arabanın içinde olduğumuz için çok seviniyoruz. Akşam üzeri Rejykavik ve ardından da Keflavik'e ulaşıyoruz. Günü bitiriyoruz.

15 Eylül 2008 Pazartesi


Sabahın ilk ışıklarıyla aydınlanan Faroe adalarına çıkıyoruz. Biraz uykuya kaptırdığımız için kendimizi sadece deniz fenerine kadar uzaklaşabiliyoruz.Gemiye geri döndüğümüzde gemide sadece 3 çocuk kalmış olmasıyla çocuk alanına yerleşiyoruz. İçeride yürümek daha da zorlaşıyor. Bir sağ bir sol yapa yapa yürümek zorunda olma durumuna alışıyoruz.Ve geceyi sadece bize kalan odamızda geçirmek üzere su seviyesinin altında kalan katımıza inerek bitiriyoruz.

14 Eylül 2008 Pazar


Bror'un kapımızı çalmasıyla güne başlıyoruz. Ardından hızlı bir kahvaltı ve limanda buluyoruz kendimizi. Bisikletlerimizi kutuladıktan sonra Bror'a el sallayıp feribota biniyoruz (kutularımızı farketmiyorlar bile, zira sistemde oluşan bir sorundan dolayı check in'e bile girmeden direkt feribota yönlendiriliyoruz. Ve hiç polis göremeyip yine şaşırıyoruz.
Feribotun rezervasyonunda bu sefer de odamızla ilgili bir problem yaşıyoruz ve yine seyahat acentasıyla telefonda geçen dakikalar birbirini takip ediyor. En sonunda 9 kişilik bir kuşeti 4 kişi paylaşıyoruz. Ve en sonunda duşlarımızı alıp rahatlama moduna geçtikten sonra kaptandan gelen 'fırtına dolayısıyla programımız değişti' uyarısını duyuyoruz. Kaptanın çarsamba günü olacak fırtına dolayısıyla biraz hızlanmaya ve Faroe adalarında 11 saat yerine 5 saat kalmaya karar verdiğini öğreniyoruz. İnsanın gemide yürümesinin ne kadar da zor olduğunu ilk defa deneyimliyoruz.

13 Eylül 2008 Cumartesi


İzlanda için stok yapıyoruz ve artık İzlanda'ya geçmeye hazırız.

12 Eylül 2008 Cuma


Evde bir sürü oyalanıyoruz. Ardından dışarıda bisikletleri temizleyen Hasan'ın cama tıklatmasıyla son bir ay içindeki beşinci büyük yangını görüyoruz kartal yuvamızdan. Akşam yemeğine Bror'a davetliyiz. Birkaç ev partisine katıldıktan sonra sabah 6 sularında birbirinden muhteşem yemekleri yemiş olarak eve dönüyoruz.

11 Eylül 2008 Perşembe


Murat'ın misafir olduğumuz Sam'in bilgisayarını viruslerinden kurtarmasıyla güne başlıyoruz. Daha sonra mezun olan mimarlık öğrencilerinden eve masa geliyor. Ama 4 kişi yaklaşık 45 dakika harcayarak ancak kurabiliyoruz masayı. Dün bulduğumuz çözüm için bisikletçileri dolaşmaya başlıyoruz. İlkinde bulamasak da ikinci gittiğimiz mağazadan elimizde karton bisiklet kutularıyla çıkıyoruz. Misafir olduğumuz evin en tepede olması bizi yukarı çıkan ayaklı kutulara benzetiyor. Bu sırada yoldan arabasıyla geçen Bror (Sam'in masasını eve arabayla getiren arkadaşı) gülerek yanımızda duruyor ve bizi Bergen'in en tepesine kadar arabasıyla götürüyor. Ardından 40'lı yaşlarındaki Bror (hastabakıcıymış önceden)' un mezuniyet sergisine gidiyoruz. Bir gün daha bitiyor böylece.

10 Eylül 2008 Çarşamba

Sabaha kadar sohbet etmemize rağmen güne her zaman ki gibi erken başlıyoruz..Ama bu sefer çamaşırlarımızı pedal çevirerek kirletmek yerine çitileyerek temizliyoruz. Daha sonra internetten 3 ay önce aldığımız biletler hakkında seyahat acentasıyla mail yoluyla inatlaşarak geçiriyoruz. Sonunda çözümü bisikletlerimizi feribota sokarken kutulama fikri geliyor.(bisikletler için ekstra 74 Euro vermektense, 200kg olan bagaj hakkımızı kullanıyoruz :)) En sonunda Murat'ın yol boyunca özlediği pilav yoğurt ikilisini gerçekleştirmek üzere alışverişimizi yapıyoruz.

12 Eylül 2008 Cuma

Blogumuzu Takip Edenler İçin Özel Not :)

İlk önce blogumuzu takip edenler neden arada bir sesimizin soluğumuzun kesildiğini anlayabilsinler diye bir açıklama yapalım istiyoruz. 2 aydır yoldayız ve genelde internete yanımızda bulunan taşınabilir bilgisayar ve güvenliği etkinleştirilmemiş kablosuz internet bağlantıları sayesinde ulaşıyoruz. Bazen kablosuz erişemediğimiz yerlerde kaldığımız bazen de bilgisayarımızı şarj edecek medeniyetten uzakta kaldığımız için 2-3 haftalık kopukluklar yaşatabiliyoruz :) 

9 Eylül 2008 Salı

Sonunda Bergen’deyiz. İlk hedef  turizm bilgilendirme ofisi. Limanda bisikletlerle seyahat etme konusundaki sorunumuza çözüm bulamayıp Brigette ve Sam’in kartal yuvasını andıran evlerine doğru epey zorlu bir tırmanış yapıyoruz. Yüzyüze de tanıştıktan sonra ilk hedefimiz tabii ki duş almak oluyor. Ve uzun bir sohbete başlıyoruz. Bisiklete bu kadar az binen bünyelerimiz sabaha kadar ayakta tutuyor bizleri. 

8 Eylül 2008 Pazartesi


Bugün güne daha başlamamızın 2. saatinde bir göl kenarını gözümüze kestiriyoruz öğle yemeği için. Öğle yemeği sonrasında güneşin de etkisiyle mayışıyor ve bu güzel mola yerimizi kamp yerine çeviriyoruz. Bergen’e sadece 25 km kalmasına rağmen gölde sadece biz ve ikizleriyle balık tutmaya çalısan bir aile var. Bu bize ‘acaba göl başına düşen kişi sayısı acaba kaçtır?’ sorusunu düşündürüyor :) Sonunda yakalanan balıkla ikizler eğleniyor biz de sürekli gölde zıplayan balıklardan birini yakından görme fırsatı buluyoruz.

7 Eylül 2008 Pazar

Sabah kahvaltısında Joseph ve Leigh ile karavanlarıyla Türkiye’de gidebilecekleri yerleri işaretliyoruz harita üzerinden. Benzin fiyatlarından bahsedip biraz dudaklarını uçuklatıyoruz Türkiye hakkında. Sonrasında onlar biraz hızlı biz biraz yavaş yola düşüyoruz yeniden. Market ararken ilk defa pazarları kapalı marketlerle karşılaşıyoruz Norveç’in bu kısımlarında. Neyse ki her zaman yanımızda aci durum stoklarımızı taşıyoruz ve pazartesiye kadar beklemek pek bir problem yaratmıyor. İnternette tanışstığımız ve Bergen’de bizi misafir edecek Brigette ve Sam’le mesajlaşıp son konumumuzu ve ne zaman Bergen’de olacağımızı haber veryoruz. Feribottan önceki son 100 kilometremize girmenin verdiği rahatlıkla uykuya dalıyoruz.

6 Eylül 2008 Cumartesi

Bir önceki gecenin halen içimize işlemiş olan soğuğuyla uyanıyoruz. Kırmızı kırmızı ‘şirinler’ mantarlarının arttıgı yollarda ilerlerken ilk molamızı büyük bir şelalenin önünde veriyoruz. Ve iyice içimizi ısıtan guneşle birlikte yolun keyfini çıkartmaya başlıyoruz. Öğlen molamızdan önce Hasan’ın son 3-4 gündür iyice azalan hızına şahit oluyoruz. Murat’ın otostop cekmeye çalışanlarla sohbete başlamasından yarım saat sonra gölün kıyısında yemeğimizi bitiriyoruz. Biraz da dinlendikten sonra yola çıktığımızda halen otostop çekmeye çalısanlara el sallayıp yolumuza devam ediyoruz ve bisikletli olduğumuz için ne kadar şanslı olduğumuzu bir kez daha fark ediyoruz. Ve akşama doğru bir kaç karavancıyla birlikte süper bir deniz kıyısında güneşi batırıyoruz. Avusturalya’dan emekliliklerini kutlamak için gelen çiftle sabah kahvaltısında buluşmak üzere sözleşiyoruz..


5 Eylül 2008 Cuma

İzlanda için feribota bineceğimiz Bergen’e 200 km'den az kalmış bile. 14 Eylül'e kadar bir sürü vaktimiz var ve gazetelerden takip ettiğimize göre güneşli bir hafta bizi bekliyor. İyice yavaşlamanın vakti gelmiş derken birden kopan bir zincirle karşılasıyoruz ama bu sorunun altından kalkması yine 10 dakikayı geçmiyor Murat’ın. Bugüne kadar ki en soğuk gecemizi yaşıyoruz akşam. Uyku tulumlarımız dışında kalan her santimetrekaremiz buz kesmiş şekilde uyuyoruz.. 

4 Eylül 2008 Perşembe

Yeniden bisiklete binmeye başlıyoruz ve haliyle tünellere kaldığımız yerden devam ediyoruz. Ama yine tünel çıkışında ulaştığımız Aurland’de yağmura yakalanıyoruz ve fiyordlar manzarasıyla yağmurun dinmesini bekliyoruz. Kısacık da olsa duran yağmurdan yararlanıp kendimizi hemen yollara atıyoruz zira yolun bundan sonrasında neredeyse yağmurdan hep korunacagız. Önumuzde biri 5 diğeri 11.4 kilometrelik 2 tünel var :) Dışarıdaki havanın soğukluğuyla giyinmiş olan ve bol oksijene alışmış vücutlarımız  5 km ve yokuş yukarı olan tünelde biraz su kaynatır gibi de olsa ikimizde de kapalı mekanda kalma korkumuz olmadığını fark ediyoruz yaklaşık 45 dakika ilk tünelin içinde ilerlerken. Tünelin çıkışına doğru gördüğümüz ilk ışıklar bir yandan sevindiriyor bizi diğer taraftan da düşündürüyor, zira önümüzde 11.4 km daha var :) Biraz oksijen doldurduktan sonra ciğerlerimize ikinci tünelimize giriyoruz. Bu sefer eğleniyoruz  hem de 5 kilometrelik tünelle kazandığımız irtifayı 11.4 km boyunca kaybediyoruz ki 11.4 kilometrelik tünelden çıkmamız 30 dakikayı bile bulmuyor. Ama tünel çıkışında temiz hava eşliğinde hemen kamp kurmak en eğlencelisi :)

3 Eylül 2008 Çarşamba

Dün gece çıtamızdan yine kötü sesler geliyor. Ama bu seferlik tamir etmiyoruz. Zira çadırımızın çıtasını tamir etmek için çadırımızı toplamamız lazım ve 2 gündür yağan yağmurda buna pek fırsatımız olmuyor.

2 Eylül 2008 Salı

Sabah gölün karşı kıyısında geyikleri görüyoruz uzaktan uzaktan. Sonra yola çıkıyoruz ıssızlıga doğru. Yolda koyunlar ve keçiler kendi başlarına ‘çıngır çıngır’ yol alıyorlar. Çoban görmek imkansız ama yoldan saatte 5 araç geçiyor ve bunların ikisi bisiklet :)
Ardından tünellere girmeye başlıyoruz. Bazısı uzun bazısı kısacık ama hepsi buz gibi. Ve tünellerin sonunda yağmura yakalanıyoruz.
Hemen çadır kurup kendimizi kurutuyoruz. Bisiklete binmeyince vakit bir türlü geçmiyor geliyor insana.

1 Eylül 2008 Pazartesi

Sabah Murat’ın patlak lastiğini tamir ederek yola çıkıyoruz. Öğlen alışverişimizi yaptığımız marketin babasının verdiği tavsiye ile 7 ve 50 numaralı yol ayrımında 50 numaralı yoldan gitmeye karar veriyoruz. Ve  gerçekten tavsiyenin ne kadar yerinde olduğunu görüyoruz. Bazen saatte en fazla 10 aracın geçtiği yerlerden geçiyoruz. Yani sadece bisikletlerimiz ve biz. Gün sonunda bir göl kıyısındayız yine. Sadece rüzgar sesi ve çıngırak sesleri uzaktan uzaktan. 

31 Ağustos 2008 Pazar

Günün en ilginç olayı öğlen molamızı verdiğimiz Nesbyen’in tabelasında 20.06.1970 de 35.6 derece olan hava sıcaklığıyla övünmeleri ve bu sırada Türkiye'de ki hava sıcaklığı ortalamasının 30'ların üzerinde olduğunu tahmin etmemiz :D

30 Ağustos 2008 Cumartesi

Norveç'te terkedilmiş çiftlik evlerinin ve kulübelerinin sayısı gittikçe artıyor..Ve gün sonunda bunlardan birinin bahçesinde yanından akan nehir sesi eşliğinde uyuyarak buluyoruz kendimizi :)

29 Ağustos 2008 Cuma

Bugün uzun zamandır yanlarında kamp yaptığımız yemek molası verdiğimiz göllerden birinde yemek molası verdiğimizde Hasan’ın güneşi görüp kendini tutamamasıyla ve sonunda göle girmesiyle geçiriyoruz. Yollar yoğunlaşıyor bisiklet yolları azalıyor. Ama yolda olmak, bisikletle bir yerden bir yere gidiyor olmak her zaman güzel :D

28 Ağustos 2008 Perşembe


Sonunda erzaklarımız bitiyor ve Norveç’teki ilk alısverişimizi yapmak üzere eurolarımızı Norveç kronuna çevirmemiz lazım.
Turun başladığı ilk günden beri ilk defa bir bankada kuyruk beklemek zorunda kalıyoruz :)
Kendimizi Moss Horten arasındaki feribotta buluyoruz..
Geçiş sırasındaki manzara büyüleyici :D

27 Ağustos 2008 Çarşamba

Sabah uyandığımızda ilk işimiz çadırımızın çıtasını tamir etmek. Bu işte ustalaşan Murat’ın işi bitirmesi sadece 10 dakikasını alıyor. İkinci yaptığımız ise İsveç’i terk edip Norveç’e geçmek..
Tabi yine sınır göremiyoruz. Sadece arabaların plakaları degişiyor. Yağmur yine peşimizde gün boyunca. Hatta 2 saatimizi benzinliğin içinde geçirdiğimiz zamanlar oluyor. Gün sonunda ıslansak da yola devam etmeliyiz diyerek çıktığımız yolda Murat’ın önce geyik görmesine daha sonra da terk edilmiş ve kapısı açık bir kulübe bulmasıyla şaşırıyoruz. En azından akşam gayet kuru uyuyacağımızı bilmek içimizi rahatlatıyor.

26 Ağustos 2008 Salı

Her ne kadar yağmuru özlemiş olsak da sabah güneşini de özlemişiz. Bunu da günün yarısını çadırımızda çadırımızın kurumasını beklerken fark ediyoruz. Ve tekerlerimiz dönmeye başladığında İsveç’in adalarıyla süslü sahilinde buluyoruz kendimizi. Bu günün kafalarımızda kalan olayı göl kıyısındaki çadırımızdan geceleyin çatırdama sesinin gelmesi.

25 Ağustos 2008 Pazartesi


Bir turcunun her zaman kilometrelerce gidip haritada ilerleyemediği günlerden birini yaşıyoruz.
Şehirden çıkana kadar birkaç kez yönümüzü kaybedip en sonunda kendimizi şehrin dışına attığımızda rahatlıyoruz. Yağmur eşliğinde uyumayı özlemişiz diyerek akşam çadırımıza kacıyoruz.

24 Ağustos 2008 Pazar

Sabah çok erkenden kendimizi Fredikshavn limanında feribot bileti alırken buluyoruz. Feribotta son Danimarka kronlarımızı harcayarak 3 saatlik bir yolculukla İsvec’in Goteborg şehrine ulasıyoruz. Uzun zamandır çadırda kalmanın verdigi kokulardan kurtulmak için hemen bir hostele yerleşiyoruz. İlk olarak açtığımız kapı duşun kapısı :D
Yürüyerek ufak bir şehir turu yapıyoruz ama bisiklete onca kilometre bindiğimizde hiç bir şey olmayan ayaklarımızdan ‘haydi hostele gidelim uyuyalım’ mesajını aldıktan sonra hostelimizde dinlenmeye çekiliyoruz.

23 Ağustos 2008 Cumartesi


Bugün sanki bizim de hayatlarımız monotonlaşıyormuş gibi hissederek uyanıyoruz. Sabah 9'da kalkıp güzel bir kahvaltı, ardından bisikletlerimizi hazırlamaca ve sonrasında düldüllerimize binip günü 6’ya kadar bisiklet üzerinde geçirmece..
Bunda en büyük pay uzun zamandır dümdüz olan yollar diye düşünürken ufak tefek tepeciklerin başlamasıyla bu düşüncemizden uzaklaşıyoruz. Her aştığımız ufak tepeciğin arkasında farklı bir manzara görme şansıyla yolumuza devam ediyoruz. Bu arada en yüksek yeryüzü şeklinin denizden sadece yüzlerce metre yukarıda olması da ayrı bir durum tespitimiz..
Gün sonunda yine bir tarlanın yakınlarında molamızı veriyoruz. FrediSkhavn’dan kalkacak bir gün sonraki feribotumuzu burada bekleyecegiz.

22 Ağustos 2008 Cuma

Sabah martıların ‘’haydi yol uzun uyumayın artık’’ haykırışlarıyla uyanıyoruz. Ama martılara inat biraz daha dalgaların birbiri ardına kıyıya vuruşlarını izliyoruz, huzur doluyoruz. Ardından günün en yorucu kısmı olan bisikletlerimizi yükleriyle birlikte kumsaldan yola kadar çıkartma işine girişiyoruz. Kan ve ter içinde kalan Hasan tam tükenmişken yeniden bisiklete binmeye başlıyoruz. 30.cu kilometremizi geçtiğimizde feribot iskelesine çoktan geldiğimizi görüyoruz. Thyboron’dan Agger’e yarım saat süren yolculuğumuz boyunca rüzgar tribünleriyle etrafımız sarılıyor :) Tabi feribota binmeden önceki görevlinin önce saat 11.20 iken ‘’12 'de gelin 12'de’’ deyip sonra da tam 40 dakika boyunca yemek yaparız düşüncesiyle oturduğumuz bankdan elle ‘hadi hadi gelin’ demesine hala anlam veremiyoruz :)Bu arada uzun zamandır ilk defa bize öğlen molasında eşlik eden güneşle enerji doluyoruz. Öğleden sonra ulaştığımız Hanstholm limanından İzlanda'ya giden feribotlar hakkında biraz bilgi ve broşür topluyoruz. Market alışverişi yaptığımız sırada otostop çekerek yoluna devam etmekte olup bir enstitünün kendisine verdiği 600 Euro ile İzlanda'da ki enerji kaynaklarını incelemeye giden 19 yaşındaki Hans ile tanışıyoruz. Sohbetimize İzlanda'da devam etmek üzere ayrılıyoruz. Sonrasında uykucu Hasan’ı rüyalara doğru uğurluyoruz.

21 Ağustos 2008 Perşembe

İlginç bir şekilde Hasan'ın erkenden uyanmasıyla (turun uykucusu) güne başlıyoruz. Sadece 5 km ilerledikten sonra internet erişimine ulaşıp blogumuzu güncellemek üzere saatlerimizi bilgisayar karşısında harcıyoruz :)
Deniz kokusunu ciğerlerimize çekerek arada yağmurdan kaçarak günümüzü deniz kıyısında yamaç paraşütü yapanları izleyerek, denizde tencerelerimizi yıkayarak arada guneşin batışını da patlattığımız mısırlar esliginde sonlandırıyoruz..